Beni ben
yapan özelliklerimden biri de gezmeyi sevmemdir. Sevmek ne kelime, bayılırım
gezmeye! Neresi olursa olsun, gitmek, uzaklaşmak beni kendimle yakınlaştırır.
Allah’tan
gezmeyi seven bir ailede doğmuşum, onlarla başladım gezmeye. Pek çok ülkeye
gittik. Sonrasında da yalnız gezmeye başladım. Hiç bilmediğim şehirlerin
sokaklarında haritasız kaybola kaybola yürüdüm. Yürüdükçe mutlu oldum, mutlu
oldukça keşfettim.
İşitme
kaybımla birlikte tek başıma yollara düşmek de farklı bir hal aldı. Nasıl Türkçe’de
söylenen sözleri anlayamıyorsam, İngilizce’de söylenen kelimeleri anlamadığım,
karıştırdığım, yanlış anladığım oldu çoğu zaman. Bu yüzden tek başıma
seyahatler biraz daha zorlayıcı oldu. İngilizce demişken ecnebiler buna “challenging”
derler, “sorun” değil de üstesinden gelmen gereken durum gibi bir anlamı da
vardır. Ama üstesinden gelinen şeyler insanı daha da olgunlaştırır daha da
mutlu eder, değil mi?
İşitme kaybım da beni gezmekten alıkoyamadı. Geçen yıl Kopenhag’a gitme şansım oldu. “Her güzel kent ya deniz kenarındadır ya da ortasından nehir geçer” kuralına uyan bir şehir Kopenhag. Deniz kenarında ve aynı Amsterdam gibi kanallarla deniz kentin içine kadar işliyor. Dümdüz bir şehir. Bisiklete binmeyi bilseydim bisikletle tüm şehri iki saatte gezmiş olabilirdim. Ama ben soğuğa rağmen saatlerce yürüdüm.Daha önce internetten okuduğum yerleri kaybola kaybola buldum. Yürüdüm, baktım, gördüm, kokladım şehri.
Otelime
gittiğimde resepsiyoniste bir şey sordum. Cevap verdi ama ben anlamadım. Ona işitme
kaybımdan bahsettim. Kız hiç istifini bozmadı, yüzünde her hangi bir acıma ya
da başka bir ifade olmadı. Sesini de yükseltmedi. Sadece sözcükleri daha yavaş
ve dudaklarına okumam için uygun bir şekil vererek dediklerini tekrarladı. Ben de
gayet net bir şekilde anladım. İşte o an bilinç farklılığını daha net bir
şekilde hissettim. Sorumun cevabını anlamış bir şekilde mutlu mesut odama
geçtim.
Dünya için küçük ama benim için büyük olan bu olay neden önemliydi? İşitme ya da
başka bir engeli olmayan kişilerin beni anlaması için örnek vermek istiyorum. Yabancı
dil bilmeyen birisi yurt dışında başkalarıyla anlaşamayacağından endişelenir ve oralara
gitmeye çekinir değil mi? İşitme kayıplı birey de bu endişeyi sürekli, kendi
ülkesinde bile her zaman yaşar, çünkü konuşulanı tam anlayamama ihtimali
vardır. Bu küçük olayda, benim anlayamama endişem ortadan kayboldu. Ayıplamadan,
acımadan, abartılı davranışlar göstermeden karşımdaki kişi konuşmasında ufak
bir değişiklik yaptı.Bana kendini doğru şekilde ifade etti. Ben de onu anladım
ve iletişim kurabildim. Üç basit adımda anlaşmış olduk.
Basitçe
iletişim kurabilmek o kadar önemli ki. Çünkü bu basitliğin ardında zamanında
doğru öğretilmiş davranışlar yatıyor. Basitliğin ardında
önem verilmiş eğitim yatıyor.
Ne
demiş Düş Hekimi Yalçın Ergir, internette Nazım Hikmet’e maledilen “Basit
Yaşamak” şiirinin son dizelerinde:
Basit
yaşayacaksın, basit.
Sanki
yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
basit.
Basit anlaşacaksın, basit. Sanki yaşamın süresince iyi duyacakmış gibi basit! :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme