Hayat bazen biz ne kadar olumlu olursak olalım, demeye dilim
varmıyor ama...adil olmayabiliyor. Bu tip şanssızlık hallerinde olumsuzluk
virüsü minicik boşluktan zihne süzülüp kıtır kıtır kıtır bulduğu hücreleri
yiyebiliyor. Doymak bilmeyen bu virüs çok da hızlı hareket ediyor, sonra bir
bakmışsın ki kapkara olmuş düşüncelerin.
Bugün az kalsın bu virüs giriverecekti aklıma. Daha önceden
kapadığımı sandığım bir açık kapı buluvermiş. Aman ben bu kapıyı açık mı
unutmuşum, biraz iteyim de kapatayım derken gücüm yetmedi. Tam olumsuzluk
virüsü girecekken, arkamda bir destek hissettim. Benim itmeme bırakmadan
kapatıverdiler kapıyı virüse. Döndüm bir baktım, arkamda ışıldayan
arkadaşlarım...
Onları yazmaya karar verdim. Teker teker yazacağım
biricikleri. Ağır ağır acele ederek yazacağım. Ağır ağır yazacağım çünkü
yazacaklarım çok yoğun. Acele ederek yazacağım çünkü hemen okumalarını
istiyorum.
Bir numaradan başlayayım ben en iyisi J alfabede de bir numara
ya bi de.;)
Tüm ortaokul hayatımız, sınıfça onun adının anlamını derse
yeni giren öğretmenlere anlatmakla geçti. Lisede buna gerek kalmadı, çünkü
zaten bütün okul onu tanırdı. Biz de O’nun arkadaşları olarak tanındık.
Sonra üniversite, aynı okulda farklı bölümlerdeydik. Her boş
anda orta noktada buluştuk. Bölüm arkadaşlarımız kıskandı onları bırakıp
bırakıp birbirimize kaçmamızı. Çok iyi anlaştık, hep beraberdik ama ev
arkadaşlığını yapamadık bi tek. Şimdi düşünüyorum da o zaman çok başkaydım, sen
de başkaydın, belki ondan olmamıştır diyorum. Sonunda da şükrediyorum, ev
arkadaşı olamadık ama arkadaşlığımıza zarar gelmedi diye.
Araya evlilikler, çocuklar felan girdi. Kilometreler girdi.
Ama hep telefonun diğer ucunda, kalbimin yakınında oldu.
Tüm yukarıda anlattıklarım dışarıdan görünenler, yaşam
şahitlerimiz de anlattıklarıma tamam der, gören gözler vardır bunları.
Ama şimdi yazacaklarım kimsenin görmediği, şahit olmadığı,
bilmediği ve sadece bana ait olan içimden geçenler. Bu zamana kadar bende
kalanları şu anda O’na ve halka arz ediyorum.
Ya aslında çok zıttık başlarda. Sonra ben içimdeki onun gibi
davranan kısmı fark ettim, sanırım O da içindeki benim gibi davranan kısmı fark
etti. Ben en az onun kadar rekabetçi olduğumu anladım. O da benim kadar
kırılgan olduğunu anladı. Ben onun kırılganlığını yumurta kabuğuna sardığını
gördüm. Üstten gelen baskılara dirençli, yandan gelenlere hemen dağılan.
Çok kızdığım çok yargıladığım da oldu. Hem içimden, hem onun
beni duyabileceği şekilde. Onu her yargıladığımda kendimle ilgili bir şey
buldum altında. Kızdığım yönlerine sahip olmak istedim aslında. Bende yok diye
kızdığımı anladım sonunda.
Her daim onu çok takdir ettim, istisnasiz her an. Yıkılmaz
dik duruşunu, kırılgan yumurta kabuğunu herkese göstermeyişini, kimseden yardım
almadan hayatını üstlenişini, başarısını, azmini, iki basamak geri gitse de
bunu kabul etmeyişini, sonra beş basamaklık sıçrama yapışını, mükemmel
organizasyonunu, zamanı verimli planlamasını ve kullanmasını, dayanıklılığını,
kıvamında bencilliğini, kendine gösterdiği özeni.
Ben ona öykündüm çoğu zaman, ayrı kulvarlarda bambaşka
insanlar olduğumuzu bile bile. Walla da öykündüm billa da öykündüm. Onun gibi
olmadım ama kendimin daha iyisi oldum sayesinde.
Çok kısa, en öz böyle anlatabildim A’yı. Benim gönlümden
böyle görünüyor O. Ama biliyorum benden gizli, onda derin daha çoook çok şey
var. Ben sadece şükrediyorum O’nunla tanıştığıma. Bir de şansıma şükrediyorum.
Onun güneşinin hayatımın karanlığını aydınlattığı anlara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme