Tam 12 yıl olmuş Kızılırmak
Sineması’nda Güneşli Pazartesiler filmini seyredeli.
Bu yazı Güneşli Pazartesiler
filminden bahsettiğim ikinci yazı aslında. İlkini 2007’de yazmışım. O zaman
çalıştığım iş yerinin dergisinde. Hem de bir gezi yazısında bahsetmişim. Aynen
şöyle demişim :
“Eskiden Güneşli Pazartesiler diye bir İspanyol filmi seyretmiştim.
Filmde bir grup işsiz insan Pazartesi sabahları işe gidenlerin telaşını
seyrederek eğleniyor ve günün tadını çıkarıyordu. Riga’daki Pazartesi gününde
organizasyonla ilgili işlerim olsa da kendimi Pazartesi telaşı izleyicisi
olarak buldum. Boş sokaklar sonunda insanlar ve arabalarla dolmuştu. Şık ve
güzel insanlar işlerine yetişmek için koşturuyorlardı...”
Çok değil, yazının
yayınlanmasından bir yıl sonra benim de işsizler ordusuna katılacağımdan ve
kurumsal dergisine yazdığım şirketten kriz sebebiyle çıkarılacağımdan
habersizmişim. Güneşli pek çok Pazartesi’nde işe gidenleri seyretmek zorunda
kalacağımdan habersizmişim.
Hayat da senaryosu çok iyi
çalışılmış bir film gibi. Filmde gördüğümüz her kare, gelecek çekimler için bir
ipucu. Belki başımıza gelecekleri önceden seziyor ya da biliyor gibiyiz.
Çok severek ve kendimce değer
katarak beş yıl çalıştığım işimden ayrılmak zorunda bırakılmak çok üzmüştü
beni. Hala da o yaramın açık kaldığını hatırlarım bazı anlarda. Oysa geçip
ilerlemek gerek, yerinde saymamak gerek. Filmin kalan yarısının sıkıcı olmaması
adına.
Bugün de güneşli bir pazartesiydi.
İşten geldim, günlerin uzamasından fırsat bulup yürüyüş yaptım açık havada. Yürürken
düşündüm bugün ne yazacağımı. Aklıma gelen konulardan iç sesimin onayladığı bu
konu oldu. Yine bir Pazartesi, yine içinde Pazartesi geçen bir başlıkla.
Yarın ne olacağını tam olarak
bilmiyoruz. Başımıza iyi şeyler de gelebilir, “kötü” olarak adlandırılabilecek
şeyler de. Sağlığımızı, duyularımızı ya da sevdiklerimizi kaybetme riskimiz her
daim mevcut. Bunu bilerek cambaz gibi ipin üzerinde, sanki her şey güzel
olacakmış gibi yürüyoruz. Bazen geriye dönüp bakıyoruz, bu kadar yüksekte bu
kadar yolu nasıl alabilmişiz diye. Yolun ilerisini görsek belki de ipin
üzerinde durmak mümkün olmayacak. Hayatın sürprizlerini bilsek vazgeçeceğiz ve
duracağız. Ama yüksekte gerdirilmiş ipin üzerinde durmak diye bir şey olamaz. Durursak
düşeriz. Filmin sonu da tam bir hayal kırıklığı olur o zaman.
Sonradan işitmesini kaybetmeye
başlamış biri olarak bazen geçtiğim bazı anlara takılıp kaldığım oluyor. Eski günler,
kaçan balık misali gözümde büyüyor. Sanki o zamanlar hiç derdim, tasam ya da
kederim yokmuş gibi. İşte bu sebepten moda deyimiyle “şimdide kalmak” gerçekten
kurtarıcı oluyor. Cambazın yürüdüğü ipe belinden bağlanmış emniyet kemeri
misali. Şimdide kaldığımda evinde eşi ve çocuğuyla mutlu, yeni bir işe değer
katmaya çalışan, yazmayı seven, ruh ve fizik sağlığına sahip çıkan birini
görüyorum. Şimdide kaldığımda, ipin üzerinde dengede duran bir cambaz
görüyorum. Geleceğe yürüyebilmek için tek önemli olan da bu değil mi zaten?
Not:Fotoğrafların altına yazmaya başladığım açıklamalar
dikkatinizi çekmiştir herhalde. Dikkatini çekenler için açıklama yapmamın
zamanı geldi sanırım.
Blogumu takip eden görme engelli kişilerin olduğunu
biliyorum. Onlar bir okuyucu kullanarak yazılarımı takip ediyorlar. Bir
arkadaşıma nasıl daha fazla erişilebilir olacağımı sorduğumda, resimleri
betimlersen iyi olur yanıtını aldım.
Yabancı olduğum bu konuda şimdi kendimi geliştirmeye çalışıyorum, koyduğum resimleri betimlemeye çalışıyorum. Umarım bunu başarıyorumdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme