23 Nisan deyince aklıma 8 ya da 9 yaşında katıldığım bir
tören geliyor. O zamanlar Kırıkkale’de yaşıyorduk. Küçük, kapalı bir çevre
içinde bize, aileme benzer ailelerle mutlu mesut, ölümlerden hastalıklardan
uzak bir hayatımız vardı. O zaman çevremdeki herkes gençti; annemler gençti,
annemlerin arkadaşları gençti. Ben de lojmanın bahçesinde oynayan, yolun
karşısındaki büfeden gazoz alan bir çocuktum.
Sokakta oynayan çok fazla çocuk vardı. Herkes birbirini
tanırdı. Ebeveynlerimiz iş yerinde birlikte çalışır, lojmanda misafirliğe gider,
tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de yazın kampta birlikte tatil yaparlardı.
Şimdiki iş arkadaşlarımda böyle bir hayat yaşadığımı hayal bile edemiyorum. Bazı
iş arkadaşlarımla kavga gürültü birbirimize girmiş olurduk herhalde. Ama anne
ve babamların iş dostluğu bambaşkaydı. İdealist, savaş görmüş, yokluk görmüş
çocuklar, ülkeleri için canlarını dişlerine takarak şevkle çalışılardı.
Particilik, torpil ve suistimal yoktu. İşte iş için tartışılır ama akşam evlere
çay içmeye gidilirdi. Biz çocuklar ise aramızda oynardık. Annemizin bir
bakışından korkan, misafirlikte uslu oturan çocuklardık.
Salonda duran büfemizin üzerinde annemin bebekleri vardı,
hoş hala aynı yerdedirler. Annemin bebekleriydi, evet. Benim değillerdi,
ablamların da olmamışlardı. Çocukluğunu yaşayamamış, 3 kardeşinin sorumluluğunu
da üstüne almış annemin bebekleriydi onlar. Sert mizaçlı dedeme karşı annesini
koruduğu yetmezmiş gibi kardeşlerini de kollayan annemin bebekleri. Çocukken
hiç oynayamadığı, hayalini bile kuramadığı bebekler. Bizim oynamamızın yasak
olduğu bebekler.
Çocukluğum o bebeklerle oynamayarak geçti. Sokağa çok
çıkmazdım. Annem pek hoşlanmazdı sokağa çıkmamdan. Zaten çıksam da çocuk
oyunlarında çok da başarılı değildim. Lastiği diz seviyesinden yukarıda
atlayamaz, saklambaçta hep ebe olurdum. Hızlı da koşamazdım. Yakan topta
nedense hep ben yanardım. Tüm bunlara rağmen mutsuz değildim. Derslerde keman
çalan bir ilkokul öğretmenim vardı. Şimdi düşündükçe anlıyorum adamcağızın
gönlünün muradı müzisyen olmaktı. Kim bilir kendini ne kadar zorlayarak yapıyordu
öğretmenliği. İşte keman çalan öğretmenimin sınıfında biz onun müziği eşliğinde
dans ederdik. 4 yıl boyunca dans ettik. Arada da hayat bilgisi, toplama,
çıkarma falan öğrendiğimiz olmuştur.
Kemani öğretmenimin sınıfındayken bir 23 Nisan gösterisine
katıldım. Gösteri yaptığım tek 23 Nisan oldu. Ne yaptığımızı ve hareketleri
hatırlamıyorum ama ne giydiğim aklımda. Beyaz gömlek üzerine turuncu askılı bir
jile. Jilenin sağ askısında bir çilek. Ayaklarımda dizlerime uzanan sakız
beyazı çoraplar. Başımda bembeyaz bir kurdele. Bu şekilde bir fotoğrafım çekilmiş. Gözüme güneş gelmiş biraz kısık bakmışım. Gösteriye çıkacağı için
heyecanlı, bir o kadar da korkak bir ifadem var. O zaman henüz “çirkin” sıfatı
yakıştırılmamış ellerim, eteğin bir yanından tutuyor. Buruşturur gibi,
çekingenliğimi gösterir gibi.
23 Nisan deyince aklıma turuncu kıyafetim ve o kıyafetimle
çektirdiğim fotoğrafım gelir. Biraz çekingen ve utangaç haliyle elbisesinin
kenarını bükmüş küçük elli kız. Şimdi bu satırları yazan büyük kadın, o küçük
kızla yan yana gelseydi yine bir 23 Nisan’da...Turuncu kıyafetli küçük kız ne
derdi ona acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme