-Kenan yavrum bugün işe gitmesen can parçam.
-Anam neden öyle diyorsun? Otel dolu, bir sürü yazar çizer
falan geldi. Gitmezsem işler aksar anam.
-Komşu gastede okumuş o adam deli deli şeyler söylemiş,
Müslümanlığa küfretmiş tövbe tövbe.
-Yok be annem, bizim Ahmet orada görevliymiş kendi dinlemiş
onu. Hiç öyle bir şey dememiş. Uzun uzun konuşmuş tarih marih bir şeyler
anlatmış.
-Eh ne yapayım sen bilirsin. Gömleğini ütüledim kapının
arkasında dikkatli ol kurban olam...
Ya anam da bi garip çok vesveseli. Ne olacak işe gidip
geleceğim işte. Hem bu müşteriler iyi, bir sürü bahşiş bırakıyorlar. Uzun uzun
oturup anlamadığım şeylerden konuşuyorlar ama bize iyi davranıyorlar. Hem zaten
şenlik bitince kimse de kalmaz. Şu iki günde ne kadar çalışsam kar.
Otele gidince bizim katip Ahmet’i gördüm. Dedi ki otelin
dışındaki kaldırım çalışması etrafı çok tozuttu bir su serp de gel. Hava da
sıcak ya. Otel bu kadar kalabalık olmasaydı Cuma’ya da giderdim, neyse inşallah
haftaya.
Dışarısı bir garipti sanki otelden çıktığımı görünce
karşıdaki adamlar gözlerini dikip baktılar. Kim ki bunlar? Buranın esnafından
da değiller.
Kahvaltıyı falan topladık da sonra bir hareketlenme başladı
otelde. Erkenden çıkan müşterilerin de programı iptal edilmiş gerisin geri
otele geldiler. Biraz endişeli gibiler, tehdit mi ne gelmiş. Polisler de otele
gidin orada güvende olursunuz demişler.
Bir de sabahtan gelen halk oyuncu gençler çıktı başımıza. Küçücük
lobi iğne atsan yere düşmeyecek. Lise öğrencileriymiş, içlerinde bir kız var fena güzel. Şöyle bir
göz göze geldik. Kıpkırmızı oldum. Yaşı küçük ama böyle gözleri büyük gibi
bakıyordu. Neyse, ben işime bakayım.
Ezan okundu, iki dakika bir dinleneyim. Rahmetli babama da
dua edeyim. Müezzin pek bir güzel okudu bugün. İçlendim birden bire. Nedense kafam
dağınık biraz. İş çok, bir de şu kızın gözleri içimi yaktı ne yalan
söyleyeyim.
Dışarıdan bir uğultu geliyor, bir sürü insan otele doğru
koşuyor! Polis barikat kurmuş iyi bari, bir tatsızlık olmasa. Neden
toplanıyorlar ki? Yoksa anamın dediği şey mi? Bu kadar insan var burada polis
asker korur herhalde bizi. Müşteriler de korkmuş gibi sakinleştirmemiz lazım.
Sivas’ımıza misafir gelmişler...Hizmette kusur etmemek lazım.
Aman Allah’ım kalabalık otelin önüne yığıldı. Hani polis
önlerini kesmişti? Allah’ım yardım et sen... telaşımı göstermeden misafirlere
yardım etmem lazım. Allah’ım kapalı kaldık burada dışarı çıksam parçalayacaklar
beni. Birileri barikat yapıyor cam önlerine...İşe yarar mı? Misafirler pek bir
okumuş barikat yapıyorlarsa biliyorlardır, ben en iyisi yardım edeyim onlara...Üst
katlara da bir bakayım.
Merdiven boşluğu dolu herkes merdivenlerde. En üste çıkmam
zor oldu. Dışardan polis sakin olun kurtaracağız diyor. Burada itfaiye arabası vardı, kaldırım çalışmasının
oradaydı sabah görmüştüm. Şimdi o da yok. İtfayenin uzun bir merdiveni olurdu
ah şu cama dayasalardı. Kapalı kaldık burada...
O da ne? Bu koku ve duman ne? Elektrik de kesildi, göz gözü
görmüyor. Aşağı inmem lazım. Nasıl kaçacağım? Genzim yanıyor, camlar nerede ki?
Hava alsam? Kendimi aşağı atsam? Peki o ya liseli kız? Korkmuştur şimdi...ne
biçim koku bu böyle?
............................................................
Yakıyorlar bizi...Anaam anam anam...Anam diri diri
yakıyorlar bizi...ne yaptık ki biz? Ölüyom, ölüyom ölüyom anaaam. Yandıım ben
anam. Yandım anam, yakıldım anam...
Not: Bu yazıda ismi geçen Kenan Yılmaz, diğer 34 kişi ile
birlikte 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Madımak Oteli’nde yakılarak öldürüldü.
Kendisi hakkında “otel görevlisi” olması dışında bir bilgi bulamadım. Eğer
sevdikleri ya da yakınları bu yazımı okurlarsa, kendilerinden af diliyorum. Adı
dışındaki tüm hikaye benim hayal ürünümdür. Yaşanılan vahşet son derece gerçek
olsa da...
Olayda hayatını kaybedenlere ve yakınlarına saygılarımla.