Görme engelliler için betimleme: Fotoğrafta küçük not kağıdına el yazısı ile "Sen Altındansın çöplükte bile değerini kaybetmezsin ki! yazılmış |
Mastera başladığımdan bahsetmiştim daha önce. Geçen sürede
derslere girdim, sınav ve final derken gözümde bir dev kadar büyüyen ilk
dersimi bitirdim önce, sonra da sıra diğerlerini hallettim. Bu, bana pek çok
açıdan çok iyi geldi. İnanılmaz korktuğum bir şeyin üzerine yel değirmenine saldıran Don Kişot misali yürüdüm. Yel değirmeninde öğütülmedim şükür. Tüm bunlardan öte, kendimi başarılı hissettim. En son ne zaman kendimi başarılı
hissettiğimi unutmuştum. Bunu fark ettim.
Şöyle dışarıdan bakıldığında başarısız gibi durduğumu
zannetmiyorum ama bilirsiniz ya işte; şöyle insanın göğsünün kabardığı,
yalnızken düşündüğünde elinde olmadan gülümsediği ve kendine “Aferin” dediği
başarıdan bahsediyorum ben. Ben nicedir böyle hissetmiyormuşum.
İşitme kaybım sosyal ya da iş hayatımda bana dezavantaj
olmasın diye potansiyelimi zorluyorum. Gözlerim etrafı radar misali tarıyor,
kelimeleri havada yakalamaya çalışıyorum anlamak için. Kelimeleri anlayınca,
sağ olsun çok çalışan kafam devreye giriyor. Yorum yapıyorum, detaylıca
düşünüyorum, karar veriyorum. Güçlü yönlerimi daha da güçlendirmeye
çalışıyorum. Günlük hayatta bin bir güçlükle cebelleşiyorum. Bu güçlükleri
ölçüyorum, biçiyorum, gramla tartıyorum, düşünüyorum, bazen üstesinden
geliyorum; buraya yazıyorum da... yine de kendimi bir iş başarmış gibi
hissetmiyormuşum işte.
Yel değirmenine saldırmak sanki içimdeki eski savaşçıyı
ortaya çıkardı. Sanki yaş almamışım gibi, sanki bunu yapabildiysem diğer
hayallerimi de yapabilecekmiş gibi hissettim. Bir de üzerine aklımın
basmadığını düşündüğüm bir şeyi yaptığımı görünce yıllardır kapımı çalmayan
“başarı” yanı başımdaymış gibi mutlu oldum.
Sonrasında da neden bu kadar zamandır böyle hissetmediğimi
düşündüm. Genel olarak yaşadığımız hayata ve kültürümüze baktığımda hep olumsuz
şeylerden konuşuyoruz ve hep eleştiriyoruz. Hiç bir şeyi beğenmiyoruz.
Beğenmediğimizi bağıra bağıra söylüyoruz da sevdiğimiz şeyleri hep içimize
atıyoruz. Kimseyi motive etmiyoruz, kimse de bizi motive etmiyor. Böyle olunca
da insan takdir edilmediğini düşünüyor. Takdirin olmadığı yerde de başarı
madalyası boynumuza asılmıyor.
İnsan başarısız hissedince potansiyelini ortaya çıkaramıyor.
Motivasyon eksikliği insanı gerçekten olumsuz etkiliyor. Gün geliyor, öz güven
tükeniyor, Sezen Aksu’nun deyimiyle “Bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış”
ve işe yaramaz hissediyorsun.
Böyle hissettirenlere yapılacak ya da verilebilecek bir ceza
yok. Belki kendimiz de eşimize, dostumuza, çocuğumuza ya da iş arkadaşımıza
böyle hissettiriyoruz. Ne yazık ki bu
kişileri değiştirmek elimizde değil. Tek yapabileceğimiz düşüncemizi ve
tavrımızı yani kendimizi değiştirmek. Tek yapabileceğimiz kendi kendimize inanmak, yılmamak ve
kendimizi motive etmek. Başkasından duymak istediklerimizi, tam içimizde
hissetmek...ve belki sonrasında da duyma ihtiyacı hissetmemek.
Çok eskidendi, kendimi işle ilgili olarak kötü hissettiğim bir
dönemdi. O zamanlar henüz evli olmadığım eşim demişti ki bana “Sen altındansın,
çöplükte bile olsan değerini yitirmezsin ki”...
Şimdi arada sırada kendimi hak ettiğim şeyleri bulamamış gibi
hissettiğimde bu sözü düşünüyorum. Etrafım çöplük bile olsa gözlerimi
kapadığımda içimdeki altının parladığını görüyorum.
Hadi siz de kapatın
gözlerinizi...Cevheriniz içinizde saklı; dikkatlice baktığınızda bulacaksınız durduğu yeri...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme