Çocukken denizde ya da havuzda zaman geçirmeye bayılırdım.
Tüm günü denize girip çıkarak, kumdan kale yaparak ya da yüzerek
geçirebilirdim. Zaman geçtikçe üşenmeye başladım. Güneşlenmeye bile üşenir
oldum. Su ile aramız bozuldu. Kilo aldım, vücudumdan utandım. Bikinili ya da
mayolu ortalıklarda dolaşmak istemedim. Üzerine işitme kaybı da eklenince,
işitme cihazımdan ayrılıp suya girmek istemedim. Özellikle yeni tanıştığım
insanlar ile suya girmekten çekinir oldum. İşitme cihazımı çıkardığımda onları
net duyamayacağım için.
Oğlum da her çocuk gibi tüm günü güneşin alnında ve suda
geçirmek istiyor. Üzerine bir de benimle güneşin altında ve suda oynamak
istiyor. Yıllardır bir şekilde yazları su ile haşır neşir olmadan, oğlumla
oynama işini başkalarına devrederek geçirmeyi başardım. Fakat bu yaz aklım
başıma geldi...
9 yaşına giren oğlum daha kaç yaz benimle oynamak isteyecek
ki? En fazla 3 yıl sonra arkadaşları ile takılıp beni kendi ortamında görmek
bile istemeyecek belki de. Peki ben 3 yıl sonra pişman olmayacak mıyım
kaçırdığım ve geri dönmeyecek zamana? Suya girmeyerek ve oğlumla oynamayarak
olabilecek bir sürü güzel anıyı yok ettiğimi fark ettim. “Bu yıl” dedim kendi
kendime: “Her şeyi, kilomu ya da işitme kaybımı boşverip oğlumla tüm günü suda zevkle
ve mutlulukla geçireceğim”.
Bayram tatilinden istifade vardık yine deniz kenarına.
Giydim mayomu, sürdüm güneş kremimi. Çıkardım işitme cihazımı. Bıraktım önyargılarımı,
korkularımı, utançlarımı ve başkaları ne der kaygılarımı. 39 yaşındaki koca
kadın, daldım kuma, daldım suya, denize kah atladım çivileme, kah atlayamadım
balıklama. Kumdan kale yapmaya kova içinde su taşırken yanlışlıkla suyu oğlumun
üzerine döktüm. Sonra başladık birbirimizi kovalamaya, kovalarla su savaşı
yapmaya. Sahildeki herkes bize baktı. Hiç oralı olmadım, orada sadece ben
vardım, canım oğlum vardı, kahkahalarımız vardı. İ-na-nıl-maz eğlendik.
Kilolarımı, işitme cihazımı ve işitme kaybımı unuttum tüm
gün. Denizin sesini, kahkahalarımızın gürültüsünü ve oğlumun davudi sesini
duydum ve anladım. Çok ilginç; o anlarda dünya üzerinde sadece ikimiz vardık. Ben
onu duydum ve anladım. Ben ona uydum, onunla aktım, onunla bir oldum.
Son zamanlardaki olaylar, insana elde olmadan hayatın sınırlı
süresini hatırlatıyor. Şu sınırlı süreli hayatımızda aslında en önemli şey
sevdiklerimizle geçirdiğimiz hoş ve değerli zamanlar değil mi? Anılar
kütüphanesine koyduğumuz gülen yüzlü fotoğraflarımız ve kahkahalarımız küçücük
hayatlarımızın en büyük zenginliği değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme