İlk gördüğüm anda gürültülü bir yerdeydik. Üzerinde o müthiş
derecede moda dışı (kendisi kabul etmese de) New York resimli gömleği vardı.
Tanıştık. Biraz konuştuk ondan bundan. Yakışıklıymış diye düşündüm. Sonra
önündeki birayı döktü. Güldüm biraz. Hoş biri ama tarzlarımız farklı dedim.
Sonra arkadaşlarımla çıkmam gerekti mekandan. Hoşça kal dedim.
İkinci görüşümde, onlar topluluk halinde bir yerdeydiler.
Tanıdıklarım çağırdı yanlarına gittim. Yüzüklerin efendisi seyrediliyordu. Yani
O’nun dışındaki herkes seyrediyordu. O, ben içerde uyuyacağım diye gitti. Garip
gelmişti, ilk defa gittiği bir evde hem de gün ortasında “uyuyacağım” diyen
biri. Neyse dedim, değişikmiş biraz. Üstelemedim.
Sonra uyandı. Evden çıkarken beni bir şekilde onun arabasına
gönderdiler. Neyse ki uykusu açılmıştı. Küçük gri bir arabası vardı. O arabayı
gibi çılgınca manevralar ile kullanıyordu. Bir de sigara içiyordu. Sigara
içmeseydi iyiydi diye düşündüm.
Acıktım dedi. Onu Aspava’ya götürdüm. İstanbulluymuş ya
bilmez Ankara’nın lezzetlerini. Bir Ankara turizm elçisi edasıyla tanıştırdım
onu Aspava ile. Konuştuk bayağı, güldüm biraz.
Telefonlarımızı aldık birbirimizin.
İlk kim aradı hatırlamıyorum. Arayan:”Buluşalım mı?” demiş
olmalı. Buluşmalara başladık. Cafe cafe, restoran restoran gezdik.
Sonra kız arkadaş-erkek arkadaş olduk. Sıkıntılıydı ama.
Yüzü gülmüyordu pek. Biraz da asabiydi. Değişikmiş dedim. Üstelemedim.
Sonra bir gün artık görüşmeyelim, ciddiye binmesin dedi.
İçimden güldüm, “ben zaten ciddi değildim ki”, ciddilik meselesi de nereden
çıkmıştı ki kuzum? E peki dedim. Çok da dert etmedim. Sadece hiç ama hiç
anlamamıştım.
4 gün sonra aradı. Ben seni çok özledim dedi. İş için şehir
dışına çıkmış. Yolda hep aklındaymışım. Görüşelim mi dedi? Olur dedim.
Bir gün oturuyorduk. Yine sıkıntılıydı. Sigara arkasından
sigara yakıyordu. Sevmiyordum sigara kokusunu. Sigara içmesini. En fazla da
sıkıntılı ve mutsuz oluşunu. Kafası hep başka şeyler ile doluydu. Mutlu
değildi, mutlu edemiyordum.
Bir gün hatırlamıyorum bir şeye sinirlendi. O kadar
sinirlendi ki gözlerinin grisinden korktum. Elindeki bardağı kıracağını
düşündüm. Hiç hoşuma gitmedi.
Düşündüm devam etmek istemedim. Ama nasıl söyleyeceğimi
bilmiyordum. Yine dışarda bir yerde yemekteydik. Anladı halimi. Yardım etti
bana. Söyletti kolayca. Kızım neden söyleyemiyorsun, istemiyorsan görüşmeyiz
dedi. Evet dedim. Bir oh çektim. Sevindim bana yardımcı olmasına.
Sonra bir arkadaşın düğününde gördüm. Sağ olsun uzaktan
selamlaştık sadece. Yormadı, üzmedi beni.
Üzerinden bir yılı aşkın zaman geçti. İşe giderken yol
üzerindeki pastanenin önünde gördüm. Selam vereyim derken eziyordum arabayla.
Neyse, ezmedim.
Sonra bir gün İstanbul’a “kişisel gelişim” konu başlığı
altında biriyle görüşmeye gidecektim. Dedi ki ben de arabayla İstanbul’a
gidiyorum. Birlikte gidelim.
Yola çıktık. İstanbul’a kadar yol nasıl geçti anlamadım.
Konuştuk ve çokça da güldük. Bu kadar komik biri miydi yahu diye düşündüm.
Çıktığımız zamanlarda hep çok sıkıntılıydı. Şimdi ise sanki başka biri vardı
yanımda. Yolda bol bol hayal kurduk.
Derken İstanbul’a girdik ama herkes kendi işini hallettikten
sonra tekrar buluşmak üzere sözleştik.
Beni aldı, sonra Taksim’e gittik. Hava soğuktu.
Arada yağmur çiseliyordu. Beyoğlu’nda yürüdük. Ara bir sokakta bir restorana
girdik. Dünyanın en güzel makarnasını yedik. Beyaz şarap içtik. Gözlerine
baktım. Ne kadar güzellerdi. Çok güzellerdi. Dünyada başka gözlerde bu renk hiç
yoktu. O kadar yeşildi. O kadar huzurluydu. O kadar benimdi.
Köprüden tekrar Anadolu yakasına geçtik. Beni eve
bırakacaktı ama canım onun yanında olmak istiyordu. Dedim ki yapacak işin yoksa
caddeye mi gitsek?
Gittik caddeye, sonra Kalamış’a. O geceye kadar İstanbul’da
hiç görmediğim dalgalar vardı. Kocaman, kıyıya delice vuran dalgalar. Kimse
yoktu sokaklarda. Dalgaları seyrettik.
Dalgaların vuruşunu çıkışını alçalmasını seyrettik.
Görenler lodostu sadece diyeceklerdir. Ama o gece başka bir şey vardı. Doğaüstü bir şey.
Üşüme bahanesiydi beni
ona yakınlaştıran.
Sonra…Sonra işte yeniden aşık oldum ben ona.
Tüm yıl bir şey yayınlamadım.
Bugün ise bunu yayınlamak geldi içimden.
Sana hediye almayı çok seviyorum. Hediyeni açarken gözlerindeki parlamayı çok seviyorum.
Aç oku bak tatlım, beğendin mi yılbaşı hediyeni? Bu da 12. yıl başımızı anmak için vesile olsun. Gelecek yıllarda okumak için birlikte...